Prof. Dr. Nurullah ÇETİN


ncetin64@hotmail.com
  Tüm Yazıları

FARABİ’DE TÜRK DEVLET FELSEFESİ

Dünya tarihinde Türk devlet geleneği oldukça eski, köklü ve esaslıdır. Tarih boyunca pek çok Türk devlet, bilim ve düşünce adamı, Orhun Abideleri ve Kutadgu Bilig örneklerinde olduğu gibi Türk devletinin felsefesine, ilkelerine, kurumlarına, kurallarına, sembollerine ve değerlerine dair pek çok eser yazdılar ve tarih boyunca pek çok Türk devleti, bu esaslara göre kuruldu ve yaşadı.

Bu bağlamda Türk milletinin yetiştirdiği ve aynı zamanda ilk İslam filozofu kabul edilen ve İkinci Muallim unvanı verilen büyük Türk filozofu Ebu Nasır bin Tarhan bin Uzluğ El-Farabi E’ttürkî (870-950), Abbasi Devletinin parçalanıp İran’da Samanoğulları, Mısır’da Fatimîler, Musul’da Hamdanîler ve Bağdat’ta Büveyh Oğulları gibi küçük devletlerin kurulduğu bir dönemde yazdığı eserlerinde Türk devlet felsefesini en iyi işleyen düşünürlerimizden birisi oldu. O, Türk devlet felsefesini inşa ederken Eflatun, Aristoteles ve Yeni Eflanculuk temelli Eski Yunan felsefesinden yöntem ve kavram düzeyinde yararlanmakla birlikte esas itibariyle İslam dininden ve Türk örfünden yola çıkmıştır.

Farabî Türk devlet felsefesinin temeline akıl ve kalp, bilim ve İslam, zeka ve millî Türk kültürü değerlerini koydu.

Onun inşa etmek istediği devlet, Medînetü’l-Fâzıla yani ”erdemli şehir”, ”erdemli devlet”tir. Ona göre devlet çatısı altında toplanan millet, ancak erdemle mutluluğa erebilir. Şu halde Türk devlet felsefesinin temelinde 4 önemli kavram vardır:

1. DEVLET:

Mutluluğa götüren araç olup milletin her türlü işini görmek üzere iş bölümüne göre inşa ettiği ortak siyasi ve idari teşkilatıdır. Devletin organları insan vücudunun organlarına benzer. Devleti meydana getiren aslî unsurlar ise şunlardır:

*Reis: İnsan vücudunda nasıl reis kalp ise, devletin başı da reistir. İnsan vücudunda ilk yaratılan organ kalptir, diğer bütün organları o idare eder ve hiçbir organ tarafından idare edilmez. Devlet reisi de öyledir. Yani devleti o kurar, devleti bağımsız iradesiyle o idare eder, ama başka bir kişi, devlet, grup, ideoloji ve odaktan emir almaz.

Yani tam istiklalcidir, başka emperyalist devletlerin kuklası değil, sadece milletinin hizmetkârıdır. Kalp aynı zamanda manevi, ilahî, insanî, soyut değerleri temsil eder. Dolayısıyla devlet başkanı olan reis de önce Allah’ın istediği şekilde İslam’a uygun olarak davranmalı, manevi, kültürel, sanatsal, insani, ahlakî, hukukî değerlere bağlı olmalı ve bunların üzerinde yoğunlaşmalıdır.

Ayrıca vücutta kalpten sonra zihin gelir. Bu ikisi beraber olmalıdır. Buna göre devlet başkanı hem kalbin temsil ettiği manevi, ilahi, dinî, insani, kültürel değerlere, hem de bilime ve akla önem verecektir. Ayrıca kalp millî bilinci, zihin de aklı ve bilgiyi temsil eder. Dolayısıyla devlet başkanı millî bilinç (kalp) sahibi, akıllı ve bilgili (zihin) olmalıdır. Reisin amacı milleti mutluluğa ulaştıracak olan erdemli devleti kurmak ve işletmektir. Erdemli devlete, erdemli reisle ulaşılabilir. Devlet reisi iyi olursa halk da iyi olur. Erdemli reisin erdemli milleti olur.

Reis, başkalarının hükmü altına girmeyecek nitelikte bağımsız ve bağımsızlıkçı bir insan olmalıdır. Yani hem içerde menfaatçilerin ve kötü niyetlilerin, hem de dışarıdan başka devletlerin, kişi ve odakların emrine girmemelidir. Tam istiklalci olmalıdır.

Reis, üstün nitelikleriyle en doğru kanunu koyan bir kanun koyucu, güçlü iradesiyle devleti yöneten iktidar sahibi bir melik (hükümdar), bütün güzel, üstün özellikleriyle örnek alınan ve Hz. Muhammed’in yolundan giden bir imam (aydın ve bilge önder) ve derin bilgi, kültür ve düşüncesiyle filozof kişiliğine sahip olmalıdır.

Reis, vücutça sağlam ve güçlü, sözü doğru ve çabuk anlayan zihnî kavrayış sahibi, hafızası güçlü, her şeyi fark eden zeki ve uyanık, güzel ve doğru konuşan, ikna edici iyi bir hatip olmalıdır.

*Ekonomi: İnsan vücudu iyi beslenmeden yaşayamazsa devlet de sağlam ekonomik kaynaklara sahip olmadan yaşayamaz. O yüzden devlet yöneticisi devleti yaşatacak güçlü bir ekonomik, malî yapı kurmalıdır, devleti ve milleti zengin etmelidir.

*Güvenlik: İnsan vücudu kendi güvenliğini sağlayabilmek için zararlı maddelere, tehlikelere, sıcağa soğuğa karşı nasıl duyarlı davranıyorsa devlet yöneticisi de milletini ve devletini güvenlik içinde tutabilmek için her türü tehdide karşı önlem almakla yükümlüdür. Onun için iç ve dış düşmanlara karşı uyanık olmalı, haber alma teşkilatını kuvvetlendirmelidir.

*Bilim: İnsan vücudunda iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, faydalı ile zararlıyı, güzel ile çirkini ayırt etmek için Allah aklı, beyin yaratmıştır. O halde devlet yöneticisi de devletinin ve milletinin bilim, düşünce, sanat, kültür kurumlarını oluşturmalı, bunlara önem ve destek vermeli ve bunların kılavuzluğunda devlet gemisini yürütmelidir.

2. MİLLET:

Millet, mutluluğu devlet ve erdemle yakalayan topluluktur. Millet tabiî çevrenin bir ürünüdür. Tabîi çevrenin temel unsuru da dildir. Devlet sahibi milletin en temel unsuru ise dilidir. Miletleri birbirinden ayıran en temel unsur dildir. Her türlü iletişimini rahatça ve kolayca sağlayabileceği bir dili olmayan topluluğa millet denemez, bunların devleti de olmaz.

Farabi’nin dil merkezli tabii çevre kuramından hareketle şunu söyleyebiliyoruz. Tek dil Türkçede buluşmuş topluluğa Türk milleti deniyor. Türk milleti devletini ayakta tutmak istiyorsa Türkçeyi yaygınlaştırmalı, işlemeli, geliştirmeli ve devletin tek hâkim dili haline getirmelidir.

Ayrıca millet, devletsiz yaşayamaz. Farabi, devletin oluşumunda insanların, milletlerin devlet teşkilatına olan ihtiyaçlarını da öne sürer. İnsan fert ve millet olarak yaşayabilmek için mutlaka bir devlete ihtiyaç duyar.

İnsanı mutluluğa ulaştıracak şey, ancak millet halinde ortak bir toplumsal yapı içinde yaşamaktır. İnsan tek başına bütün ihtiyaçlarını gideremez. Bütün ihtiyaçlarını ancak kendine ait bir yurtta, vatanda bir millet halinde yardımlaşma, dayanışma ve işbölümü halinde yaşamakla sağlayabilir. İnsan, yaratılışı gereği bir sığınak yani vatan ve kendisi gibi olanlarla, kendi cinsi ile yani milleti ile birlikte yaşama ihtiyacı duyar. Dolayısıyla Türklerin kendilerine ait bağımsız vatanları ve ortak sosyolojik, kültürel, ekonomik, siyasi, hukuki değerlerde bir araya gelip milletleşmesi gerekiyor. Vatana sahip çıkmak, korumak ve millet halinde yaşayabilmek için de mutlaka siyasî ve idarî bir teşkilat olan devlet gerekiyor.

Millet, kabiliyet ve birikimlerine göre işbölümü ile organik bir dayanışma içinde olmalıdır. Devlet, vatandaşlarını özelliklerine, niteliklerine, kabiliyet ve birikimlerine göre olmaları gereken yere getirmeli ve onlardan yararlanmalıdır.

Millet, kendi millî ve manevî değerlerinden oluşan millî kültürünü korumalı ve yaşamalıdır. Kendi millî kültür değerlerinden, kimliğinden ve inançlarından vazgeçip de başka milletlerin kültürünü ve yaşama biçimlerini almamalıdır. Yani Türk milleti, Türklüğünden ve Müslümanlığından vazgeçip başka devletlerin ve milletlerin kültür emperyalizmine maruz kalarak onların kültürlerini ve yaşama biçimlerini almamalıdır. Başka kültürlerin istilasına uğrayarak davranışları değişen millet, millet olmaktan çıkar.

3. ERDEM:

Mutluluğa giden araçtır. Kişi, millet ve devlet, mutlu olmak istiyorsa erdemli olmalıdır. Başlıca erdemler şunlardır:

*Sevgi: Devlet yöneticisi milletini sevecektir, ona sevgi ile, şefkatle yaklaşacaktır. Ayrıca millet de, insanlar da birbirini sevecek, birbirine saygı duyacaktır.

*Adalet: Devlet adaletle ayakta durur. Adalet, haklıya hakkını vermek; haksıza, kötüye fırsat ve imkan vermemektir. Devlet, vatandaşının can, mal, namus, şeref ve toplumsal konum haklarını koruması gerekiyor. Devlet vatandaşına hakkını eksik verirse kişiye zulüm, fazla verirse devlete ve millete zulüm olur. Dolayısıyla Devlet, hem vatandaşın hem de devletin haklarını korumalıdır. Hukuku bütün kurum ve kurallarıyla adaletle işletmelidir.

*Yalan söylememek: Devlet yöneticisi yalan söylememeli, yalanla halkı saptırmamalı, halka sahte şeyler öğretmemelidir.

*Dini sömürmemek: Farabî din adamlarının dini bir sömürü aracı olarak kullanmasına şiddetle karşıdır. Din adamları, samimi ve gerçek haliyle, saf ve temiz olarak ahlaklı bir şekilde, İslam’a uyarak dini yaşamalı ve öğretmelidir. Halkı sömürerek dünya kazancı elde etmek için halkı ahiret azabı ile korkutmamalıdırlar. İslam’ı itibar, makam, mal, haz ve her çeşit dünyalığı elde etmek için bir araç olarak kullanmamalıdırlar.

*Üstün gelme ihtirasına kapılmamak: Devlet yöneticisinin amacı, haksız hukuksuz bir şekilde, sırf nefsini okşamak için başkalarını ezmemelidir. Zulüm yaparak meşhur olma duygusundan uzak olmalıdır.

*Zenginlikle ayrıcalıklı konum peşinde olmamak: Devlet yöneticisi, baba ve atalarından dolayı veya başka şekilde sahip olduğu zenginlik sebebiyle kendisini toplum içinde ayrıcalıklı, üstün ve şerefli bir konumda görmemelidir.

*Tensel hazlar peşlinde koşmamak: Devlet yöneticisi salt yeme içme, eğlenme, gösteriş, şehvet, kadın peşinde koşmamalıdır.

*Doğuştan soyluluk olmaz: Devlet yöneticisi kendisini doğuştan, atadan soylu ilan etmemelidir. Soyluluk bilgiyle, ahlakla, iyilikle, adaletle, çalışmakla, hizmetle, İslam’a uygun bir hayatla elde edilir.

*Milletin parasını, malını haksız yere gasp etmemek: Devlet yöneticisi, devletin, milletin parasını, malını haksız hukuksuz yere, usulsüz yollarla almamalıdır.

*Bilgiyi uygulamak: Devlet yöneticisi, bilgilerini, inandığı yüce, doğru, gerçek bilgileri hayatında ve yönetiminde uygulamalıdır. İslam’ın öğretilerini bilmek ve onlara inanmak yetmez; aynı zamanda onları uygulamak gerekir.

4. MUTLULUK:

Kişinin, milletin ve devletin asıl amacı, gayesi mutluluktur. İnsanın en büyük var oluş amacı, en üstün mutluluğu elde etmektir. Mutluluk, hem dünyada hem de ahirette ulaşılan iyi, güzel, faydalı, olumlu değerdir. Mutluluk, sırf dünya ve madde ile sınırlı servet, lezzet ve şöhretten ibaret değildir. Gerçek mutluluk, bu dünyada değil, ahirettedir. Bu dünya da ahiret mutluluğu için bir araçtır.

Türk milletinin bireysel ve toplumsal mutluluğu, erdemli siyasi topluma ve onun teşkilatı olan devlete bağlıdır. Devlet, insanı mutluluğa götürecek öğretici ve rehberdir. Mutluluk, insanın tek başına elde edebileceği bir değer değildir. Milletin devlet teşkilatı halinde işbölümüne dayalı yardımlaşmasıyla, eğitim sistemiyle elde edilen bir değerdir. Buna göre devlet, vatandaşlarının sadece mutluluğa ulaşmak amacıyla yardımlaşmalarını sağlayan, organize eden bir teşkilattır.

Yararlanılan Kaynaklar:

Bayraktar Bayraklı, Farabi’de Devlet Felsefesi, Doğuş Yay. İstanbul 1983

Hüseyin Atay, Farabi’nin Üç Eseri, Kültür Bak. Yay. Ankara 2001

Farabi, E-Medinetü’l-Fazıla, çev.Nafiz Danışman, MEB Yay. İst. 1989

Farabi, İhsaü’l-Ulum, çev.Ahmet Ateş, MEB Yay. İst. 1989

Ebu Nasr El-Farabi, Es-Siyasetü’l-Medeniyye veya Mebadiü’l-Mevcudat, çev. Mehmet S. Aydın, Abdülkadir Şener, M. Rami Ayas, Büyüyen Ay Yay.İst. 1980

Mübahat Türker-Küyel, Farabi’nin Peri Hermeneias Muhtasarı, AKM Yay. Ankara 1990

*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.


 Okunma Sayısı : 1013

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 342051
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.