21 Ekim Cumartesi günü Türk Ocaklarının düzenlediği Cumhuriyetimizin Yüzyılı Sempozyumu’na katıldım. VI. Oturum “Nüfus, Göç ve İskân Politikaları” başlığı altında, sunumcu akademisyenler gerçekten çarpıcı durum tespitlerini ortaya koydular. Söz alıp göç ve mülteci olgusunun günceline ve geleceğine vurgu yaptım. Kısaca güney komşularımız ve Ukrayna-Rus savaşında olduğu gibi Filistin-İsrail savaşında da Türkiye’nin uçak ve gemiler dolusu göç ve mülteci dalgasına maruz kalmakta olduğuna dikkati çektim. Şüphesiz Sempozyumdan aldığım notları da yazılarımın satır aralarında sizlerle paylaşacağım.
Anlaşılan asıl problem; Suriyeli, Filistinli Arapların yanı sıra ülkemize göç eden İsrailliler değil içimizde zaten beş altı asırdır yaşayan Sebatayistler ve Sefarad Yahudileridir. Kısaca Sebatayist, Türkleşmiş görünen gizli Yahudi’dir…
Yehuda ’da Milatlı yılların öncesinde ve sonrasında, Roma egemenliğine üç isyan gerçekleştiren Yahudilere, Kudüs yasak edilmiştir.
Yahudiler, Roma İmparatorluğu tarafından Avrupa’ya sürgün edilip dağıtıldıkları zaman Aşkenazi adıyla Museviliklerini ve din kültürlerini hep korudular ve kimliklerini asla kaybetmediler. İbranicede İberya anlamına gelen Sefarad ise bu günkü İspanya ve Portekiz demektir. Fransa, Almanya ve Rusya, Ukrayna vs. ülkelerde sürgün yerleşen ve kolonileşen ana akım Aşkenazi dışındaki yeniden Endülüs’ten sürgün edilen Yahudiler, bu yüzden Sefarad Yahudileri olarak adlanır.
1492 Elhamra Kararnamesi ile yeniden sürgün edilen Sefarad Yahudileri, II. Bayezid zamanında ülkeye kabul edilip başta İstanbul, Selanik ve İzmir olmak üzere Osmanlı topraklarına iskân edilmişlerdir.
Tarih Bilgisi olarak; Aragon Bölgesi Kralı Katolik Ferdinand ile Kastilya bölgesi Kraliçesi İsabella’nın evlenmesi ve birleşmesi ile güçlenen İspanyollar, Müslümanları yenip ülkelerinden atınca, sıra Yahudilerin atılmasına gelmiş ve Hristiyan inancına zarar verdikleri gerekçesiyle bahse konu Elhamra Kararnamesi imzalanmıştır. Bilindiği gibi Engizisyon mahkemeleri din amaçlı yargılama olup yakılarak öldürülme cezası veriyordu. Engizisyonlardan kurtulan yüzbinlerce Yahudi, limanlardan gemilere bindirilerek Kuzey Afrika üzerinden sürgün edilmiştir.
Bir nükte: Zifaf gecesi Kraliçe İsabella, kral eşine dönerek “Tüm Müslümanlar ve Yahudiler öldürülmeden banyo yapmayacağım” diye yemin etmiş ve yıkanmamıştır. Bu yüzden “pasaklı” lakabıyla da anılır. Ana hatlarıyla bu kraliçe, Müslümanları yenip kovmuş, kendisinden yardım isteyen Kristof Kolomb’a mücevherlerini vermiş, Yahudilere daha 1478’de Engizisyon mahkemesini kurmuş ve onları da sürmüş, birliği sağlayarak bu günkü/modern İspanya’nın temelini atmıştır.
Yahudi göçleri hiç bitmemiş ve anlaşılan bitmeyecektir. 13. Yüzyılda İngiltere’den, 13. Yüzyılda Fransa’dan, 15. Yüzyılda İspanya ve Portekiz’den yeniden sürgün edilen Yahudiler ne hikmetse göçürüldüklerinde daha da güçlenmişlerdir. Demek ki göç olayı ve yeni şartlara uyum karşısında insanlar eğer ölmüyorsa güçleniyormuş…
Bu tezim sadece Yahudiler için değil insanlar için genel olarak düşünülmelidir. Misali yine İspanya Müslümanlarından verelim: Başkent Granada/Gırnata’nın 1492 yılında düşmesiyle yıkılan Beni Ahmer Devleti ve dolayısıyla Müslüman hâkimiyetidir. Endülüs Müslümanları bunca mağlubiyet, baskı, şiddet, zulüm ve iç göçe rağmen inanç ve varlıklarını yıllarca sürdürebilme gücünü nereden aldılar? 1609 Yılında Kral III. Filip’in imzaladığı 300.000 Müslümanın İspanya’dan sürgün fermanını ve olayını nasıl anlayacağız?
Elbette kripto/gizli Müslümanlar da olmuştur.
*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.