Makedonya’dan Anadolu’ya Osmanlının son devrinde gelen iki büyük göç dalgasını işlemiştik. Şimdi Cumhuriyet döneminde 1923 sonrası Makedonya göçlerini incelemeye alalım.
Makedonya’nın coğrafi sınırları Sırp, Bulgar ve Yunan arasında hep tartışma konusu olagelmiştir.
Osmanlının bölgeden yenilip çekilmesiyle bunlar güçlerine göre hükümran olabilmişlerdir. Makedonya Sırplara göre Güney Sırbistan’dır. Yunan’a göre Kuzey Makedonya’dır. Bulgaristan ise Selanik dâhil Makedonya’yı sahiplenmiştir.
Selanik denince bu yöreden özellikle Yunanistan’la mübadele yoluyla Cumhuriyet döneminin ilk Makedonya göçmenleri gelmiştir. Yaşıtlarım için 1991 Bağımsız Makedonya ilanını hatırlatmam gerekiyor. En büyük tepki Yunanistan’dan gelmiş, Makedon milleti veya halkı diye bir şeyin olmadığını duyurarak şaka gibi Üsküp Cumhuriyeti ya da Vardar Cumhuriyeti gibi isimler teklif ediyordu. Bu baskı günümüzde Kuzey Makedonya adıyla sonuç verdi. Lakin güncelimizde Makedonya’da Avrupa Birliği tehditlerine rağmen Davkova Hanım cumhurbaşkanı var…
Bulgaristan Makedonya’yı tanıdı tanımasına da halkının Bulgar olduğunu iddia ediyordu.
1945 Yılında Yugoslavya Krallığını ortadan kaldırıp Yugoslavya Federatif Halk Cumhuriyetine dönüştüren Tito, Makedonya sorununu idari olarak çözümleme başarısını göstermiştir. Tito’nun “Her ulusa tek devlet değil, tek devlette tüm halklar” söylemi ve bunun mantığıyla ülkesini yönetimi meşhurdur. Bu satırlardan sonra YÜCEL Türk teşkilatının, varsa kalıntıları bize kızacaktır. Lakin Stalin’i karşısına alabilen ve Cominform’dan atılan bir Tito, 1953 Yılında Türkiye’yi ziyaret ederek “Serbest Göç Anlaşması” imzalamıştır. Peki, nedir serbest göçmen?
Kısacası statü gereği kendi istedikleri yerlere yerleşenlerdir. Söz konusu Tito anlaşmasıyla 1995 yılına kadar 300.000/Üç yüz bine varan insan, serbest göçmen imtiyazıyla şehirlerimize yerleşmişlerdir.
***
Göçmen konumuzu tarihten çekip tekrar güncele getirmek lazım:
Göç üzerine çalışmalarımız o denli önemli ki artık “ Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kurulmalıdır” Diyen siyasilerimiz, milletvekillerimiz var.
Yine Ülkemizde “Göç Araştırmaları Vakfı” var. Benim ilgim yok ama onların yazdıklarıma galiba ilgisi var. Zira Ankara’daki bu akademik vakıf konferans daveti göndermektedir.
Öte yanda “Uluslararası Göç Örgütü” var. Ve bu örgütün hepimizi ilgilendiren, bilmemiz gereken 15 Mayıs tarihli “2024 Dünya Göç Raporu” yayımlandı. Rapordan sizler için alıntıladım:
Son beş yılda yerinden yurdundan edilen göçmen sayısı % 49 artışla 76 milyona ulaşmıştır.
İsrail’in Gazze ve diğer saldırılarına bağlı olarak toplam göçmen sayısının sadece % 17 si olduğu beyan edilmiştir. Öte yandan Sudan iç savaşı nedeniyle göçmen sayısının % 30 daha arttığı Gazze’ye kıyasla bildirilmiştir.
Afet ve yangınlara dayalı olarak zengin ülkelerde de göç olayları yaşanmış ve Kanada örneği ile 185 bin gibi küçük rakamlar verilmiştir. Önümüzdeki yıllarda iklim değişikliklerine bağlı olarak bu rakamın daha çok artacağına dikkat çekilmiştir. Doğal afetler nedeniyle ülkeler içi göçmenlerin, yani evlerini terk edenlerin sayısı 26.500.000 olarak raporda yer almıştır.
Ülkeler içinde savaş ve çatışmalar yüzünden yer değiştirenlerin sayısının 21 milyona yaklaştığı bilgisi de yer almıştır.
Ülkelerin içinde cereyan eden göçler Dünya gündeminde pek yer almasa da bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için son derece önemlidir. Unutmayınız ki çocukluğumuzun %75’i köylü olan Türkiye’si artık % 75 şehirli olarak gecekondulaşma, çarpık yapılaşma ve kentsel dönüşüm uygulamaları ile enerjisini ve ekonomisini sürekli yıpratmaktadır. Acaba Ecevit’in Tarım Kentleri veya Türkeş’in Köy Kent projeleri hayata geçirilseydi bugün nasıl olurduk? Köyden kente göç üzerine ayrıca çalışmalıyım.
Siyasi düşünmeyiniz ama 35 milyarlık Dünya Bankası Kredisinin şarta bağlandığı yönünde basın yoluyla duyumlar almaktayız. Bu kredinin % 50 sinin mülteciler için kullanılması karara bağlanmış; öte yanda FAO/Tarım ve Gıda Örgütünün yaptığı bir projede Suriyeli mültecilere Ege Bölgemizin beş ilinde ev ve toprak edinimi için 3.8 milyon dolar hibe edileceği iddiaları vardır;
Şöyle bağlayalım: Şüyuu vukuundan beter işler…