Aslında köşemde yazı altına yorum yazıp çalışmalarımızı kıymetlendirmesini umduğum bazı okuyucularım, doğrudan şahsıma eleştirilerini göndermeyi tercih etmektedirler. Bunlardan birisi de akranım ve üst bürokrat emekli, Ali Emen:
“Değerli Pamuk;
Almanya Göçleri yazınıza teşekkür ediyorum. 1960 ihtilalinden sonra vasıfsız kişiler hiçbir eğitim verilmeden Almanya’ya apar topar gönderildiler. Bu gün onların hemen hepsinin çifte vatandaşlık aldıklarını biliyoruz. İlk gidenlerin çocuklarının artık işyeri sahibi olduklarını, gayrimenkul aldıklarını, Almancayı çok güzel konuştuklarını biliyoruz. Eh çoğunun da maddi durumlarının yerinde olduğu biliniyor. Çünkü bugün itibariyle Euro 40 TL civarına gelmiş. Daha doğrusu aklı başında olanların tuzu kuru, eşeği gölgede. Acınacak durumda olanlar Anadolu’mun garip insanları, bunu daha önce de yazmıştım: Bu Arap Emevi ve Abbasileri de anlatırsan bu Müslümanım diyen Türkleri de anlatmış olursun. Bu mezhepler nasıl ve neden ortaya çıkmıştır? Bunu Diyanet ve imamlar anlatmadılar. Mesela İmam Şafi’yi İmam Malik’in öğrencileri sopayla döve döve niçin öldürdüler? Bu toplum nasıl uyanır bilemiyorum. Sağlıklı günleriniz olsun”
Bu yorumdan konuyu biraz daha aramızdaki sözlü yorumlarla açacak olsak lafın nereye varacağını tahmin edersiniz. Yazılmayanların başında Ebu Hanife’nin, Abbasi zindanlarında niçin zehirlendiğinden tutun da, Sahih sahibi Buhari’nin çektiği müşkülattan, Türklerin Müslüman oluşu ve Ebu Müslüm Horasaninin katledilmesine kadar; hatta 20 maddelik Ehlisünnet Vel Cemaat deklarasyonu/Bildirgesine kadar zaman zaman değindiğim konuları önemseyip yazmamı istemektedir. Bu dostum galiba başımın derde girmesini istiyor da Yiğidin başından zaten dert eksik olmaz denilmiş.
İman ve itikadından şüphe etmediğim dostum Emen, ne yazık ki siyasetin girdabında boğulmaktadır. “Devlet isterse üç ayda, biz istersek üç günde sığınmacılar giderler” diyebilmektedir. Şikâyet edeyim. Siz anlayın!
Biz konumuz Almanya ve güncelimize dönecek olursak NATO kuruluş felsefesinin pek bilinmeyen konseptine/kavramına bir bakalım: II. Dünya savaşını iki mağlup ülkesi Almanya ve Japonya, iki galip ülkesi ise ABD ve Sovyetlerdir. Doğu Avrupa’yı tamamen yutan ve Berlin’de karşı karşıya gelen ABD ve Sovyetler olası savaş için yeniden örgütlenmeye gittiler. Hâlbuki Şubat 1945’te Yalta’da daha savaş sırasında, değil Almanya’yı bölüp parçalamak, dünyayı paylaşmışlardı. Üstelik Sovyet diplomat Karahan’la ve Montrö’de Atatürk’e kaybettikleri Boğazları, yanı sıra Kars ve Ardahan’ı bu paylaşımda Sovyetler alıyordu.
Adını Atlantik’ten alan kıyı ülkeleri Kanada, Portekiz, Norveç ve İtalya gibi ülkeleri NATO/ Kuzey Atlantik Paktı adıyla yanına alan ABD; 1949 yılında örgüte ilk Genel Sekreter olarak atadığı Lord Ismay’ın ağzından NATO’nun temel konseptini/amacını dünyaya şöyle duyurdu:
“Amerikalıları başta, Rusları dışarda ve Almanları aşağıda tutmak”
Bunu bilip kavramadan ne Rusya- Ukrayna savaşını, ne Ortadoğu’yu, ne de uzak doğuyu doğru okuyup yorumlayamazsınız.
Size tuhaf gelmiyor mu? ABD ve NATO Almanya’nın parasından ve teknolojisinden yararlanıyor. İki dünya savaşının müsebbibi/faili/nesnesi Almanya, hep aşağıda tutulup cezalandırılmıyor mu? Acaba olası bir 3. Dünya savaşında ABD üssü ya da sömürgesi olmaya devam mı edecek? Tutum ve davranışları nasıl olacak?
Bu yüzden ülkemize bölgesel güç olmak yetmez! Ekonomimizle, eğitimimizle, teknolojimizle, inancımızla, Turan’ımızla, sadakatimizle, ülkümüzle, topyekûn Adriyatik’ten Çin’e küresel güç olmak zaruretimiz vardır.
Şüphesiz muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.