"Bizim kapı dost kapısı
Girene canımız kurban
Selam Allahın selamı
Verene canımız kurban!”
Kapısı çalınmadan girilen dostlukların bedeli ağırdır. Eğer böyle bir dost edinmişsek yüzeysel dostlukların geçici olduğunu, dosttan sayılmayacağını, acı faturasını ödeyerek anlarız. Acı faturası ise sevgisiz, özlemsiz, vefasız ve dostsuz bir hayat, kısacası yitirilen bir hayattır.
Hemen belirteyim filan Vakfın, filan Derneğin, feşmekân Cemaatin Dost Kapısı ile bir ilişiğimiz yoktur. Yazımızın güzel başlığına bakıp ilişkilendirileceksek İLESAM, açılımı İlim Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği ve USİD, açılımı Uluslararası Sanat ve İlim Derneği ilişiğimizi, kıvançla dostlarımıza ifade ve ilan ederiz.
Dost sözü güzel olduğu kadar netameli bir sözdür. Aklınızdan geçen “Dost hayatı”, “Zendost” benzeri gayrimeşru yaşantıya dair olumsuz sözleri bir tarafa bırakın; ben sizi gençliğimde okuduğum Dale Carnegie (Deyl Karneci 1888-1955) ve ona kitaplarının bile faydasız olan dostluğuna götüreyim:
Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak! Kitabı, daha da önemlisi 1936 Yılından beri, Carnegie’nin henüz sağlığında kırk milyon satışıyla, Dost Kazanmak ve İnsanlar Üzerine Tesir Etmek Sanatı eseri en çok okunan popüler kitaptır. Ben yazarım, diyen kitaplılar bu başarıyı nasıl imrenmez!
Özet olarak Carnegie ne diyor?
Dost kazanmak için insanlarla ilgilenmelisiniz! Başkalarının sizinle ilgilenmesini beklerseniz hiç dost kazanamazsınız!
Fakat Carnegie hüsrandadır! Kafası karışıktır! Kendisiyle barışık değildir! İnançları çelişkilidir. Neticede benim yaşlarıma gelince intihar eder. Tıpkı ünlü yazar Stefan Zweig gibi…
Carnegie ahir ömründe şöyle diyor:
- Allah insanlar hakkında hükmünü, insanlar öldükten sonra veriyorsa ki Ahiret inancı gereğidir; biz insanları birkaç kez görüp, birkaç yazısını okuyup dedikodusunu yapmakla yargılama hakkına sahip olabilir miyiz?
Eh! Boşa gitti emekleri, caaaanım kitapları!
1980 Yılından beri Kara Delikler ve Bebek Evren adlı çevirisiyle başlayan kitap furyası ile Çağımızın Dâhisi Stephen Hawking de Carnegie ile benzer düşüncelere sahiptir. Şu farkla ki o tekerlekli sandalyeye mahkûmdur. Hawking ahir ömründe dünyada yankılanan şu güçlü mesajı vermişti:
-Hayatımı ve Kaderimi elinde tutan Allah, öldükten sonra benden neyin hesabını soracak?
Evet, onun mazereti varsa bizim de cevap ve düşüncemiz: “Kul eder, diler, Allah yaratır!” Yani fail de insandır, fiil de insanındır…
Batının medeniyet üstünlüğü, bende oluşan kanaate göre haklar ve özgürlükler temeline dayanır. Hâlbuki bizim İslam toplumunda insanlar kul ve köle olmaya zorlanır. Bre! Müslüman! Cuma hutbelerinin sonunda “Allah düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor”, beşer iradesine karışmıyor ve Şair Necip Fazıl’ın dediği, ister kirli oluktan, ister nurlu oluktan iç! Özgürlüğünün bilincinde değilsen biz boşuna yazıyoruz!
Lâkin Batı medeniyeti de yükselişinde insanı fazlaca kutsuyor ve ilahlaştırıyor
İnsan, ilahî bir varlıktır ama İlah değildir! Tanrısaldır ama Tanrı değildir! Mesuliyeti var ve hesaba çekilecektir…