İlter YEŞİLAY


ilteryesilay@yahoo.com
  Tüm Yazıları

ANNEMİN BEGONYALI PENCERESİ

Evimizin kapısını her çalışımda tatlı bir sitemle kızar bana:

“Kızım anahtarın yok mu? Onunla açsana…” diye ama bilmez ki ben evden gitmiş olsam da her gelişimde o anı yaşamak isterim. Ayak seslerini duymak, içeriden gelen yemek kokusunu solumak ve annemin hala o evde olduğunu içime sindirmek isterim. Yaşlandı artık, beli iki büklüm oldu fakat eski düzenini devam ettirmekte kararlı. Bu yüzden kendi yaşam alanından ve düzeninden uzaklaşmak istemiyor. Bazen kızıyorum. Keşke bizim yanımızda daha fazla kalsa diye, ama ikna etmek çok zor. Hak vermiyor da değilim aslında. İnsan en çok kendi evinde rahat ediyor biliyorum.  Sanırım bende annem gibi olurum. Ne yapar eder evimde yaşarım. Hayat böyle bir şey işte. 

Kapı açılır açılmaz aldığım ilk ültimatomdan sonra hemen ikincisi geliyor:

“ Aç bilaç dolaşıp duruyorsun rengin bembeyaz haydi kur sofrayı da yemek yiyelim.”

Ah  anacığım, kaç yaşında kadınım be güzel annem, aç gezer miyim diyorum içimden ama yapacak bir şey yok. Yemem desem küsecek, yerim desem karnım tok. Yine de oturuyorum sofraya. Lahana sarmış mis gibi, ellerine sağlık. Sohbet muhabbet derken başlıyoruz eski günlerden konuşmaya. Babamın duvardaki resmine bakıyor sık sık… İki lafın başında:  “Baban olsaydı” diyor. Bu yaşta yalnız kalmanın ne zor olduğunu düşünüyorum. Sanki hayat bitmiş sevdiği bütün şeyler elinden bir bir akıp gitmiş gibi…

Bayram kahvaltıları, neşeli akraba toplantıları, ailece yapılan piknikler…

Düşüncemi anlamış gibi bakıyor yüzüme “ Şu korona bitsin de eskisi gibi göl kenarında mangal yapalım” diyor. Şaşırıyorum… Annelerin bir müneccim tarafı olduğuna dair inancım artıyor. Kafamızdan ne geçtiğini kesinlikle anlıyorlar. Gülümseyerek başımı sallıyorum.

Sonra begonyalı penceresinin önüne oturup sokaktan geçenleri seyretmeye başlıyor. Yüzünün çizgilerinden tanıdık bir hüzün damlıyor yüreğime… Anlatılması imkansız garip bir boşluk hissediyorum. Aileyle yaşanılan herşey, acı tatlı ne varsa silinmez işaretlerle kodlanıyor sanki ruhumuza.  Dedemin masalları, babaannemin sabahları kuran okuması, babamın her maaş günü eve mutlaka koca bir kutu tulumba tatlısıyla gelmesi… Yengemin patates kızartmaları,  gazeteci olan amcamın sofrada maceralarını heyecanla anlatması. Ablamın bayramlarda bana süslü elbiseler dikmesi, kavgalarımız, sevinçlerimiz… Şimdi hepsi anılarımızdan gülümsüyor.

Böylece işlene işlene yaş alıyoruz ve o evden gidip kendi hatıralarımızı biriktirmeye başlıyoruz. Sonra bir gün, baba evinin kapısından içeri girince sanki yeniden çocuk oluyor ve anılarımızdan ruhumuza damlayan renkler, kokular, ve eşyalarla geçmişin izlerine yolculuk yapıyoruz.

Elimde iki bardak çayla yanına geldiğimde, annemin çiçeklerle uğraştığını görüyorum. Her begonyanın bir hikayesi var; Şu, geçenlerde vefat eden arkadaşı Sebahat teyzeden alıp köklendirdiği, şu, babamın semt halinden aldığı, şu, İstanbul’daki kızının hediyesi…

Çocuklarını sever gibi seviyor onları. Bu yüzden bütün çiçekleri capcanlı belli ki onlar da annemi seviyor.

Gitme saati yaklaşınca boynunu büküp: “Haydi bekletme evdekileri kızım” diyor… Kendimi dinliyor gibi oluyorum. Ben de oğlumun bana ayırdığı vaktin onun ömründen ve yaşantısından çalmasını istemem. Yapacağı işler, gideceği yerler, işi gücü vardır. “Gördüm ya, bu yeter bana çok şükür” Derim.

Çiçekler beslendiği toprağın rengini yansıtırmış. İyi ki böyle bir topraktan can bulmuşuz. Bu yüzden bütün dünyanın renginin solduğu bu günlerde ruhumuz hala dirençli kalmaya devam ediyor.

Baba evinin kapısını çekip sokağa inince, hemen apartmanın üst katındaki evimizin penceresine bakıyorum. Çünkü annem ve babam oradan el sallardı bize.  Şimdi babam yok artık ama annem hala begonyaların arasından el sallıyor. İçim sızlıyor inceden, biliyorum bir gün o pencere kapanacak ve o begonyalar solacak…

 

*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.


 Okunma Sayısı : 1211

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 72348
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.