25/26 Şubat 1992 gecesi 20. yüzyılın son çeyreğinde Ermeniler tarafından Hocalı’da gerçekleştirilen katliam bütün dünyanın ve medeni(!) Batı’nın gözleri önünde gerçekleşmiştir. Ancak Hocalı ile sembolleşen lakin 1988-1994 yılları arasında Azerbaycan toprağı Karabaş sahasında Ermeniler tarafından Azerbaycan Türklerine karşı gerçekleştirilen bu soykırımın yüzyıllara dayalı bir geçmişe dayandığı görülmektedir.
Rus Çarı I. Petro’nun (1672-1725) sıcak denizlere inme politikaları ile birlikte Rusya’da nesillere intikal eden bu hedef doğrultusunda Osmanlı Devleti ile İran arasına Hristiyan bir devlet kurularak iki önemli gücün oyalanması gerektiği kabul edilmiştir. Bu devletin kurdurulacağı en ideal etnik unsur olarak da Ermeniler öne çıkmıştır. Çünkü aynı dönemlerle eş zamanlı olarak Kafkaslar bölgesinde bağımsız devlet kurma hayalleri filizlenmeye başladığı görülen Ermenilere göre sözde Gregoryan’lığın doğduğu yer kabul edilen bölge aynı zamanda Eçmiyazin Ermeni Patrikliği için de kutsaldır(!).
Rusya’nın idealleri doğrultusunda uyguladığı siyaset Kafkaslarda zamanla etnik temizlik ve sistemli bir soykırım halinde devam etmiştir. Özellikle 18. Yüzyıldan itibaren Azerbaycan ve Ahıska Türkleri, Karatay, Balkar, Tatar, Karaçay, Çeçen, Avar, Nogay ve daha birçok Müslüman ve Türk nüfusa karşı uygulanan zulümler tarihin arşivlerinde kara bir leke olarak yerini almıştır. Ermenilerin 1988-1994 döneminde işgal ettiği Azerbaycan’ın Karabağ toprakları içerisinde “Soykırımın sembolü” olan ve 1992 yılında yaşanan Hocalı Soykırımı da Rusya’nın uyguladığı Kafkas siyasetinin devamı niteliğinde görülebilir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya, Kanal, Hicaz ve Yemen, Irak, Suriye ve Filistin, Galiçya, Romanya ve Makedonya ile Çanakkale cephelerinde Yedi Düvele karşı mücadele eden Osmanlı Devleti “Millet-i Sadıka” olarak kabul edilen Ermenilerin türlü ihanetleri, birçok komita ve çetelerle cephe gerisindeki masum Türk ve Müslüman halka gerçekleştirdikleri tedhiş hareketleri karşısında uygulamak zorunda kaldığı Tehcir kararı nedeniyle olmayan bir Sözde Soykırım iddialarına karşı Türkiye yıllardır uğraşmaktadır. Tarihi belgelerle de olmadığı ispatlı bir yalana inananlar, yakın tarihte yaşanan; sanıkları, tanıkları ve daha gereken her türlü belgeleri ortada olan Hocalı Katliamı’nı Soykırım olarak tanımamakta ve hatta görmezden gelmektedirler. Buradan hareketle soykırım kavramının günümüzde insani ve vicdani olmaktan ziyade siyasi olarak algılandığı değerlendirilmektedir.
Fransa’nın Cezayir başta olmak üzere sömürgelerinde yıllarca uyguladığı soykırımlar gibi, ABD’nin (sırf gücünü test etmek amacıyla) İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde yaşanan Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları ile katledilen Japon halkı gibi, milyonlarca Kızılderili’ye uyguladığı soykırım gibi, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler (BM) kapsamında görevli Hollanda askerlerinin gözleri önünde 11 Temmuz 1995'te Srebrenitsa'ya giren Mladic öncülüğündeki ağır silahlarla donatılmış Sırp ordusunun 8 bin 372 Boşnak'ı katlettiği gibi Hocalı’da yaşananlar da soykırımdır. Fakat bölgede yaşanan süreç incelendiğinde Hocalı Soykırımı eylemine bir günde girişilmemiş olduğu görülmektedir.
Sovyet Rusya’nın dağılma sürecinde Ermenistan 23 Eylül 1991’de Azerbaycan 18 Ekim 1991’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu dönemde Türkiye merkezli bir dış politika izleyen Ebulfez Elçibey’in siyasetinden rahatsız olan Rusya ve İran’ın desteğini alan Ermenistan Karabağ bölgesini işgal etmiştir. Karabağ’ın başkenti Hankendi’nin işgalin ardından Azerbaycan ve Ahıska Türklerinden oluşan 2.605 aile, 11.356 nüfusun yaşadığı demiryolu ağının geçtiği ve bölgenin havaalanına sahip tek şehri olarak stratejik konumu nedeniyle Ermenilerin hedefi olan Hocalı, Ermeniler tarafından ablukaya alınmaya başlanmıştır. Yaklaşık beş ay devam eden abluka süresince kasabaya ulaşan bütün yolları ve elektrik hatları kesilmiş ve temel ihtiyaçlarından mahrum bırakıldıkları bir hayatı yaşamaya zorlanmışlardır.
Ermeniler, Hocalı’yı işgalden önce işgale zemin oluşturmak amacıyla Azerbaycan aleyhine miting ve protesto eylemleri başlattığı görülmektedir. Tehlikeyi anlayan halk savunma birlikleri kurmaya çalışmış olsa da yeterli silah ve gerekli mühimmatı sağlayamamıştır. 25 Şubat 1992 gecesi Hocalı'ya üç koldan saldırıya başlayan Ermeniler, Sovyet Rus ordusunun Hankendi’deki 366. Motorize Alayı’nın desteği ve bütün araçlarını kullanmak suretiyle şehri iki saat boyunca top ve tank ateşine tutmuştur. Ardından şehre giren Ermeni askerleri tarafından yıllarca hafızalardan silinmeyecek olan "Hocalı Katliamı" yapılmıştır. Fakat 25 Şubat 1992 günü saldırının hemen öncesinde Hocalı halkına kenti boşaltmaları halinde güvenliklerinin sağlanacağını duyuran Ermeniler ile 366. Sovyet motorize piyade alayı kaçmaya çalışanların önüne çıkarak hedef gözetmeksizin ateş etmişler ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bu silahsız grupları da katletmekten çekinmemişlerdir. Katliamın yaşandığı 25/26 Şubat 1992 gecesi mevsimden dolayı dağların karla kaplı ve havanın -12 derece gibi oldukça soğuk olması kaçmaya çalışan sivil halkın donarak şehit olmalarında bir diğer etken olmuştur.
Resmi verilere göre, Hocalı Katliamı'nda 106'sı kadın, 70'i yaşlı, 63'ü çocuk olmak üzere 613 savunmasız durumdaki Azerbaycan vatandaşı (Azerbaycan ve Ahıska Türkü) hunharca katledilmiştir. 76’sı çocuk olan 487 kişi de ağır şekilde yaralanmıştır. Esir ve rehine olarak götürülen 1275 kişiden 150’sinin akıbetleri ise bugüne kadar hala belli değildir.
Olayın binlerce canlı tanıklarından hala hayatta olanları vardır. Ermeniler tarafından yapılanları anlatımlarında akla hayale gelmeyen yöntemlerle gerçekleştirilen katliamları, sağ kalanlara uygulanan işkenceler[1] gözler önüne serilmektedir. Tanık ifadelerinde "Annelerinin gözleri önünde derisi yüzülen çocuklar" olayının dehşeti yaşanmaktadır. Yine halen hayatta olan tanık ifadelerinde inanılması imkânsız “hamile kadınların karnındaki bebeğin ‘kız mı-oğlan mı’ bahsine giren” Ermeni çetelerinin canlı canlı nasıl karın deştikleri[2], katledilen yüzlerce Türk’e ait cenazeler ile birlikte yaralıların da canlı canlı yakılarak delilleri yok etmeye çalıştıkları, esirlerin canlı canlı kalplerinin söküldüğü görülmektedir. Canlı canlı Türk çocuklarının derisini yüzen Ermeni Doktor Zori Balayan'ın itiraflarını artık bilmeyen, duymayan kalmamıştır. Değil bu vahşeti yaşamak, duymak bile insanı dehşete düşürmekte, yürekleri yakmaktadır. Fakat olmayan 1915 Sözde Soykırım yalanına inanan medeni(!) Batı, Hocalı’da yaşanan bu vahşeti soykırım olarak tanımamakta ısrar etmektedir. Uygar(!) dünyanın iki yüzlülüğü gün gibi ortadadır.
Ermeniler, uyguladıkları vahşetin izlerini silmeye çalışmış olsalar da cenazeler üzerinde yapılan incelemelerde katledilenlerin; yakın mesafeden ateş edildiği, derileri, başları yüzülen, canlı canlı yakılan, gözleri oyulan, kolları, bacakları, kafaları kesilenlerin olduğu görülmüştür. Maddi deliller ve tanık ifadelerinden de yararlanılarak Ermeniler tarafından gerçekleştirilen bu insanlık dışı vahşet dünyanın gözleri önünde belgelenmiştir.
Karabağ bölgesinin işgali ve Hocalı Soykırımı’nın ardından 1 milyonu aşkın masun Azerbaycan vatandaşı yurtlarını terk etmek ve kaçkın hayatı yaşamak zorunda kalmış ve halen bu durumda yaşamaya çalışmaktadırlar.
Sonuç olarak;
Hocalı Soykırımı; uluslararası bütün hukuki antlaşmalar kapsamında BM “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi” nin 2. Maddesindeki “milli, etnik, ırki veya dini bir grubu, kısmen veya tamamen imha etme” tanımına tamamen uyduğu ve Jenosit/Soykırım kavramı ile örtüştüğü görülmektedir. Hocalı Soykırımı olayının ardından bölgeden elde edilen bütün belgeler, video görüntüleri, (2008 ve 2018 yılları arasında Ermenistan’da devlet başkanı olarak görev yapmış olan Serj Azati Sarkisyan başta olmak üzere) itiraflar, tanık beyanları katliamı ve soykırımı bütün yönleriyle ortaya çıkartmıştır.
29 yıl önce yaşanan Hocalı Soykırımı’nda esir Türklere; kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden uygulanan işkencelerin canlı tanıkları olayın en bariz delilleri olmasına rağmen halen hiçbir kimse yargılanmamıştır. Hocalı’da olan bütün ailelerin bu soykırımdan mutlaka bir şehidi olduğu gerçeği vardır.
Karabağ’ın işgali ve Hocalı Soykırımı olayı karşısında Rusya açıktan Ermenistan’ı desteklemiştir. Çünkü Hazar havzası için Karabağ, uluslararası ulaştırma ağlarına sahip olması ve coğrafi olarak askeri stratejik yönden de Hocalı önemli bir konuma sahiptir. Rusya böyle bir bölgenin Azerbaycan’da kalmasını uygun görmemiştir. Fakat Türkiye haricinde Türk Dünyası, BM de İslam Ülkeleri ve İslam İşbirliği Teşkilatı da Azerbaycan’a gereken desteği ve yaşanan olaylara tepkiyi göstermemişlerdir.
Hocalı Soykırımı bütün çıplaklığıyla ortadadır. Tarih sahnesinde kara bir leke olarak yer alan Hocalı Soykırımı’nın tanınması ve sorumluların yargı önüne çıkartılabilmesi için; BM Güvenlik Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve MİNSK Grupları tarafından gerekli yaptırımlar ve yasal işlemler bir an önce devreye sokulmalı, siyasal ve maddi kayıplar tazmin edilmelidir.
Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin defalarca çözüm amaçlı görüşmelerinden bir sonuç elde edilememiş ve Azerbaycan’ın %20’sine tekâmül eden toprakları yıllarca Ermenistan’ın işgali altında kalmıştır. Ermenilerin sınır tecavüzleri ve sınır ötesinden bombalı ve silahlı saldırıları 27 Eylül 2020 tarihine kadar defalarca tekrar etmiştir. Nihayet Azerbaycan bu tarihte genel bir taarruz ile topraklarını kurtarma harekâtı başlatmış ve Türkiye’nin de manevi desteği ile 10 Kasım 2020’ye kadar topraklarının büyük bir kısmını kurtarmayı başarmıştır. Fakat soykırımın sembol ismi Hocalı ile birlikte Hocavend, Hankendi ve Ağdere şehirleri ile bağlı yerleşim birimleri statüsü tanımlanmadan Rus kontrolüne dolayısı ile Ermenistan’a bırakılmıştır. Şehitlerin ruhlarının huzura ermesi ve kalanların ıstıraplarının bir nebze olsun dinmesi için bu topraklar da bir an önce kurtarılmalıdır.
10 Kasım 2020 Azerbaycan-Ermenistan-Rusya üçlüsünün imzaladığı Ateşkes Anlaşması kapsamında 5 yıl süreyle Karabağ coğrafyasına geri dönen Rus askerleri Laçin Koridoru ve Nahçivan-Azerbaycan bağlantısını sağlayan Zengilan Koridoru başta olmak üzere birçok kritik noktanın kontrolünü ele almıştır. Türkiye Cumhuriyeti askerleri de sonradan Rus askerleri gibi sahaya girse de kontrolün genel manada Rusya’da olması düşünülürse işgal olmasa da bölge zımnen Rus kontrolüne geçmiş görüntüsü vermektedir. Azerbaycan ikinci bir 5 yıllık sürece gerek kalmayacak şekilde hazırlık yaparak Rus askerini topraklarından çıkartmanın yollarını aramalıdır.
İşgal ve soykırımları nedeniyle Türkiye ve Azerbaycan tarafından izole edilmiş durumda olan Ermenistan, bu nedenle Bakü-Tiflis-Ceyhan gaz boru hattı ile Bakü-Tiflis-Kars ulaşım projelerinden dışlanmış ve ekonomisi büyük zarar görmüştür. Bu nedenle Rusya ve Ermeni diasporasına mahkûm olan Ermenistan’ın ekonomik serbestiye erişebilmesinin yolu Türkiye ile Azerbaycan’dan geçmektedir. Kalıcı barış sağlanması halinde Ermenistan ekonomik olarak rahatlayacaktır.
Uygar(!) ve medeni(!) Batı ile diğer uluslararası camialar Hocalı Soykırımı’nda olduğu gibi Myanmar’da, Doğu Türkistan'da, Libya’da ve Yemen’de de sınıfta kalmıştır. Türk Dünyası ile İslam İşbirliği Teşkilatı’nın gerek kendi içlerinde gerekse birlikte “Yeter biz de varız” diyerek kararlı bir duruş sergileyebilseler; Türk Dünyası’nda, İslam Dünyası’nda ve hatta yeryüzündeki herhangi bir mazlum millete Hocalı örneğinde olduğu gibi zulüm ve soykırım yapılamayacak, yapmaya cesaret edilemeyecektir.
Son söz olarak; Türk Cumhuriyetleri, en kısa sürede Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi bir birlik oluşturarak yeniden dizayn sürecinde olan yeni dünya sisteminde ÜÇÜNCÜ KUVVET olarak tarih sahnesindeki yeni konumlarını belirlemelidirler.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] TRT AVAZ, “Ay Yıldızın İzinde-AZERBAYCAN”, 18.01.2017, https://www.youtube.com/watch?v=D59tRzUJPWg
[2] Macit SOYDAN; “Tüyler Ürperten Ermeni Vahşeti 2”, Yeniçağ, 24.02.2009.
*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.