“Kütüphane kapısı davet ediyor sanki” diyor, Yine Kütüphane Kapısı başlıklı şiirinde,
Selen Gassaloğlu adlı şairimiz.
1964 Yılından beri kutlana gelen Kütüphane Haftasının onlarcasını, mesleğim ve görevim adına programlayıp kutladım. Bu yıl 29 Mart-3 Nisan tarihlerinde 57. kez kutlanacak, şüphesiz salgın gölgesinde geçecek Kütüphane Haftasını, kuyumcu şair Yaşar Akbaş’tan Dertli tarzında yazılmış dizeleriyle kutlamaya başlayalım:
“Oturana gidin demez
Misafire küfür etmez
Kim demiş ki buyur etmez…”
Milletimiz ve meslektaşlarımın Kütüphane haftasını en iyi dileklerimle kutluyorum.
Kapanmayan kütüphane kapıları devri başlarken bitiverdi. Salgın hastalık olmasaydı 24 saat açık kütüphaneler kapılarını hiç kapatmayacaktı. Daima kutsal sayılan hizmetlerini kesintisiz verecek, Müslüman Türk toplumunu, şanına, inancına yaraşır örnek, şahit ve müjdeci vasıflı bilgi toplumuna dönüştürecek kütüphane hizmetleri sunulacaktı…
Ürgüp Tahsinağa Halk Kütüphanesinin kapısı üstündeki mermer kitabe “Ne ziba bir kütüphane 1271” (1855) şeklinde vasfedilmiş ve kitabeyi şahsımdan başka da işleyen (1986) maalesef olmamıştır.
İLESAM 3. Sanatın ve Kültürün Kardeşliği Ankara Programına davetliydim. Anadolu Medeniyetleri Müzesi teşhir salonunda 23 Martta yapılan etkinlikte konuşan akademisyenler, toplumun hafızası olan müzeler ve kütüphanelerden sıkça söz ettiler. Hiç bitmeyen savaşlarda galiplerin mutlaka, mağlupların müze ve kütüphanelerini yağmaladığını, bu suretle toplumların hafıza kaybı yaşadıklarını örneklerle açıkladılar. Hatta Prof. Dr. Nurullah Çetin hocamız ayet okuyarak müzeciliğin ve kütüphaneciliğin İslam’ın şartı olduğunu, hatta şartların öyle İslam’ın beş şartı gibi rakamlarla sınırlandırılmak yerine, Kuran’ın ne kadar emri varsa o kadar şartı olduğuna açıklama getirdi.
Öte yandan felsefeci Prof. Dr. Haluk Erdem ise sunumunda, Batının Antik Yunan tutkusu karşısında şehir ve filozoflarıyla Anadolu ve İyon üstünlüğünü; Eski Mısır, Sümer, Hint vd. yerine medeniyetin beşiğinin Anadolu olduğunu işlemelerine ikna olduk. Olmasına da toplantının insicamını bozmamak adına susmayı tercih ettiğim bir iki hususu yeri gelmişken yazmalıyım:
Saad İbni Ebu Vakkas komutasında İran’ı fetheden İslam orduları, karşılarına çıkan bol miktarda Kütüphane ve kitabı ne yapacaklarını, komutanlar Halife Hz Ömer’e sormaya karar verirler. Gelen cevap mektubunda;
“-Bize kitap olarak Kuran yeter! Kütüphaneleri yıkın, kitaplarını yakın veya suya atın!” Şeklindeki emrin gereği yapılır.
Keza 639 yılında Mısır’ın fethinde Amr İbnül As da aynı metotla İskenderiye Kütüphanesini yakmıştır denilir. Ayrıntıya girmeden İskenderiye Faciası faili olarak Bizans veya Yahudiler de gösterilir ama bu yangını zaten bilmeyen Müslümanlar Batı gözünde hep suçludur.
İranlılar yahut Mecusîler diyelim, kütüphanelerinin intikamlarını, Bağdat Kütüphanesini Hülagu’ya yaktırarak almışlardır. Düşününüz, İslam’ın ilk kaynaklarına bu yüzden erişilmiyor. İslam hafızası ve medeniyetini Moğollar yakıyor.
Günümüzde ise sanki İskenderiye Kütüphanesi geri gelecek mi ki Araplar, sanki suçluluk telaşıyla, yeni bir İskenderiye Kütüphanesi yapmaya milyar dolarlar harcıyorlar!
Müslüman bunları bilmelidir. Bilgi her zaman kuvvettir.
Bibliotheque National ya da Library of Congress’ nin yanıp yıkıldığını hayal edebiliyor musunuz?
*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.